FMCG (Fast Moving Consumer Goods) sektörü, şimdiye kadar defalarca büyük dalgalanmalar gördü. Ancak bugün yaşanan değişim, geçmişteki krizlerden farklı. Artık mesele sadece bir ekonomik döngü ya da rekabet değişikliği değil; kökten bir tüketici davranışı dönüşümü söz konusu. Tüketici artık market raflarına bakmıyor, sadakat kavramı tarihe karışıyor ve anında tatminin öne çıktığı, dijital dünyada varlık kazanmak zorunda olan bir marka ekosistemi oluşuyor.
Unilever ve Nestlé gibi devler bile bu yeni düzene ayak uydurmakta zorlanıyor. Daha bir buçuk yılını bile doldurmadan Unilever'in CEO'su Hein Schumacher'in ayrılması ve Nestlé CEO'su Mark Schneider'in de gidecek olması, sadece bireysel kararlar değil, koca bir dönüşümün habercisi. Eskiden büyük marka yaratmak ve market raflarında en iyi yeri almak yeterliydi. Bugün ise satın alma kararları, sosyal medya, influencer'lar ve dijital trendler üzerinden veriliyor. Artık büyük olmak bir avantaj değil, hantallık olarak görülüyor.
Bu dönüşümün içinde Egebonbon olarak verdiğimiz mücadele tam da bu gerçeğe dayanıyor. 1997 yılında, Hilton Convention Center'da düzenlenen Eşantiyon Fuarı'nda logolu şeker fikriyle yer aldığımızda, ziyaretçiler hayretle bızleri izleyip, "Burada sizin ne işiniz var? Gıda fuarında olmanız gerekmez mi?" diyordu. O dönemde Private Label kavramı bilinmezken ve kşisel gıda ürünleri bir trend haline gelmemişken, şimdi dünya tam da bu noktaya gelmiş durumda. Yani şimdiye kadar denizde pusulasız giden bir gemi gibi hissettiğimiz yolda, nihayet bir fenerin ışığını gördük.
Bugün artık mesele, kitlelere hitap eden seri üretim ürünleri değil, tüketicinin kendini bizzat içinde bulduğu, kişiselleştirilmiş çözümler sunabilen markalar. İşte tam da bu noktada, FMCG devleri büyük dönüşüm kararları alıyor ve operasyonel yapılarını bu yeni gerçekliğe göre yeniden düzenlemek zorunda kalıyor.
Egebonbon olarak biz bu değişimin tam ortasındayız. Logolu şekerle başladık, ama bu sadece bir başlangıçtı. Kişiselleştirilmiş gıdanın sadece bir trend olmadığını, gerçekten bir ihtiyaç haline geldiğini sezmiş bir girişimci olarak, artık bu dünyada bambaşka bir kapı açıldığını görüyoruz. Tüketici, kendisine hitap eden, anlamlı bir bağ kurabileceği ürünleri tercih ediyor. KiFMCG (Fast Moving Consumer Goods) sektörü, şimdiye kadar defalarca büyük dalgalanmalar gördü. Ancak bugün yaşanan değişim, geçmişteki krizlerden farklı. Artık mesele sadece bir ekonomik döngü ya da rekabet değişikliği değil; kökten bir tüketici davranışı dönüşümü söz konusu. Tüketici artık market raflarına bakmıyor, sadakat kavramı tarihe karışıyor ve anında tatminin öne çıktığı, dijital dünyada varlık kazanmak zorunda olan bir marka ekosistemi oluşuyor.
Unilever ve Nestlé gibi devler bile bu yeni düzene ayak uydurmakta zorlanıyor. Daha bir buçuk yılını bile doldurmadan Unilever'in CEO'su Hein Schumacher'in ayrılması ve Nestlé CEO'su Mark Schneider'in de gidecek olması, sadece bireysel kararlar değil, koca bir dönüşümün habercisi. Eskiden büyük marka yaratmak ve market raflarında en iyi yeri almak yeterliydi. Bugün ise satın alma kararları, sosyal medya, influencer'lar ve dijital trendler üzerinden veriliyor. Artık büyük olmak bir avantaj değil, hantallık olarak görülüyor.
Bu dönüşümün içinde Egebonbon olarak verdiğimiz mücadele tam da bu gerçeğe dayanıyor. 1997 yılında, Hilton Convention Center'da düzenlenen Eşantiyon Fuarı'nda logolu şeker fikriyle yer aldığımızda, ziyaretçiler hayretle bızleri izleyip, "Burada sizin ne işiniz var? Gıda fuarında olmanız gerekmez mi?" diyordu. O dönemde Private Label kavramı bilinmezken ve kşisel gıda ürünleri bir trend haline gelmemişken, şimdi dünya tam da bu noktaya gelmiş durumda. Yani şimdiye kadar denizde pusulasız giden bir gemi gibi hissettiğimiz yolda, nihayet bir fenerin ışığını gördük.
Bugün artık mesele, kitlelere hitap eden seri üretim ürünleri değil, tüketicinin kendini bizzat içinde bulduğu, kişiselleştirilmiş çözümler sunabilen markalar. İşte tam da bu noktada, FMCG devleri büyük dönüşüm kararları alıyor ve operasyonel yapılarını bu yeni gerçekliğe göre yeniden düzenlemek zorunda kalıyor.
Egebonbon olarak biz bu değişimin tam ortasındayız. Logolu şekerle başladık, ama bu sadece bir başlangıçtı. Kişiselleştirilmiş gıdanın sadece bir trend olmadığını, gerçekten bir ihtiyaç haline geldiğini sezmiş bir girişimci olarak, artık bu dünyada bambaşka bir kapı açıldığını görüyoruz. Tüketici, kendisine hitap eden, anlamlı bir bağ kurabileceği ürünleri tercih ediyor. Kişiselleştirilmiş gıda kavramının ilerleyen yıllarda FMCG için de kritik hale geleceğini ve doğrudan tüketiciye ulaşan ürünlerin kazanacağını biliyoruz.
Peki, bundan sonra ne olacak?
Büyük markalar çevik girişimleri satın alarak ya da iş birlikleri kurarak bu dönüşümü hızlandırmaya çalışacak. Ancak asıl mesele sadece stratejik değişimler yapmak değil; tüketiciyle bağ kuracak yenilikçi adımlar atabilmek. Günün sonunda kazanan, en büyük olan değil, en hızlı adapte olan olacak. Egebonbon olarak biz bu dalganın en önünde yelken açmaya hazırız.şiselleştirilmiş gıda kavramının ilerleyen yıllarda FMCG için de kritik hale geleceğini ve doğrudan tüketiciye ulaşan ürünlerin kazanacağını biliyoruz.
Peki, bundan sonra ne olacak?
Büyük markalar çevik girişimleri satın alarak ya da iş birlikleri kurarak bu dönüşümü hızlandırmaya çalışacak. Ancak asıl mesele sadece stratejik değişimler yapmak değil; tüketiciyle bağ kuracak yenilikçi adımlar atabilmek. Günün sonunda kazanan, en büyük olan değil, en hızlı adapte olan olacak. Egebonbon olarak biz bu dalganın en önünde yelken açmaya hazırız.